Bu anlamda çalışma hayatının yazarı olarak bana polis kardeşlerimizden sık sık e-postalar gelir. Bunların hemen hepsine köşemizden cevap veriyoruz. Ancak herkesin bireysel sorularına cevap vermektense, mesleğe girişten emekliliğe kadar polislerin yaşadığı sıkıntıları, sorunları ve çözüm önerilerini içeren derli toplu bir dizi hazırlamak istedik. Nitekim yazılı basını taradığımızda, şimdiye kadar polislerle ilgili bu derece kapsamlı bir çalışmanın yapılmadığını gördük. Anlayacağınız, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da BUGÜN olarak bir ilke imza atıyoruz.
Dizide neler var?
Yazı dizimiz kapsamında aşağıdaki soru ve sorunlara cevap arayacağız;
· Polislerin çalışırken ve emeklilikte yaşadığı sorunlar neler?
· Polisler hangi mesai şartlarında çalışıyorlar?
· Polislere hak ettikleri fazla mesai ücretleri veriliyor mu?
· Yılan hikayesine dönen “polislerin askerlik sorunu” çözülecek mi?
· Sosyal güvenlik reformu polisleri nasıl etkiledi? Eski polislerle, yeni polisler arasında hangi farklar var?
· Polislerin emeklilik tarihi nasıl hesaplanıyor? Polislikten önceki çalışmalar, emekliliği nasıl etkiliyor?
· Canları pahasına görev yapan polisleri emeklilikte hangi şartlar bekliyor?
· Şehit ve gazi polislerle ailelerine hangi yardımlar yapılıyor?
· İstanbul’da polis olmak, ne demek?
Bu sorulara ilaveten dizimiz boyunca çalışan ya da emekli polislerimizden gelen sorulara da cevap vereceğiz.
Polisin bilmediği kavram: mesai düzeni
Devlet memurları, normalde haftada 40 saat mesai yapar. Bu da genelde sabah 8 ila akşam 5 arasıdır. Bunun dışında istisnai hallerde fazla mesai yapar ve karşılığında da fazla mesai ücreti alır. Ancak polisler için aynı şartlar söz konusu değil. Emniyet Hizmetleri Sınıfı’na dahil olan polislerin en uzak olduğu kavram mesai düzeni.
12-12 mesaisi perişan ediyor
Emniyet teşkilatında en iyi mesai olarak bilinen çalışma düzeni 12-24 sistemi. 12 saat çalışma 24 saat dinlenme şeklindeki bu sistemde polis memuru hafta izni kullanmıyor ve haftada 60 saat çalışıyor. Bundan daha beteri ise 12-12 mesaisi olarak ifade edilen 12 saat çalışma 12 saat dinlenme düzeni. Bu şekildeki çalışma düzeninde haftada toplam 72 saat, yılda ise 3756 saat hizmet veriyor. Normal bir devlet memuru ise yılda 1992 saat çalışıyor. Yani polis memuru, normal memura göre neredeyse iki katı mesai yapıyor. Peki aldığı ücret iki katı mı? Hayır, ancak bu konuya yarın değineceğiz.
Karakolda ayna değil, mesai var!
Polisler arasında belki de en zor çalışma şartlarına karakol polisleri maruz kalıyor. Örneğin bir karakol amiri sabah 10’da başladığı mesaisini gece 24’te bırakabiliyor. Peki 24’te mesai bitince her şey bitiyor mu? Hayır! Bu amir gece 2’den önce telsizini kapatamıyor. Yani bu iki saat içinde kendisine ihtiyaç olursa hemen görev başına dönmesi gerekiyor. Bu da 16 saat görev yapmak anlamına geliyor. Hele karakolun bulunduğu semt suç oranının fazla olduğu ya da hareketli bir yer ise, amirin telsizi yatarken de açık kalıyor.
Polis eşi AİHM’e başvurdu
Geçtiğimiz yıllarda Trabzon’da görev yapan bir polis memurunun eşi, eşine fazla mesai yaptırıldığı ve insani şartlar haricinde çalıştırıldığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Henüz bir karar çıkmış değil fakat konuyla ilgili Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler ve hukuki metinler dikkate alındığında, polisler lehine karar çıkması kuvvetle muhtemel.
Öte yandan bir başka polis memuru da İzmir İl İnsan Hakları Kuruluna yaptığı başvurusunda çalışma şartlarının düzensizliğinden ve insan haklarına aykırı çalışma şartlarından yakınıyordu. Konuya dair Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesince hazırlanmış mütalaada;
Yarın: Polis zam değil, hakkını alsa yeter!
Dizide neler var?
Yazı dizimiz kapsamında aşağıdaki soru ve sorunlara cevap arayacağız;
· Polislerin çalışırken ve emeklilikte yaşadığı sorunlar neler?
· Polisler hangi mesai şartlarında çalışıyorlar?
· Polislere hak ettikleri fazla mesai ücretleri veriliyor mu?
· Yılan hikayesine dönen “polislerin askerlik sorunu” çözülecek mi?
· Sosyal güvenlik reformu polisleri nasıl etkiledi? Eski polislerle, yeni polisler arasında hangi farklar var?
· Polislerin emeklilik tarihi nasıl hesaplanıyor? Polislikten önceki çalışmalar, emekliliği nasıl etkiliyor?
· Canları pahasına görev yapan polisleri emeklilikte hangi şartlar bekliyor?
· Şehit ve gazi polislerle ailelerine hangi yardımlar yapılıyor?
· İstanbul’da polis olmak, ne demek?
Bu sorulara ilaveten dizimiz boyunca çalışan ya da emekli polislerimizden gelen sorulara da cevap vereceğiz.
Polisin bilmediği kavram: mesai düzeni
Devlet memurları, normalde haftada 40 saat mesai yapar. Bu da genelde sabah 8 ila akşam 5 arasıdır. Bunun dışında istisnai hallerde fazla mesai yapar ve karşılığında da fazla mesai ücreti alır. Ancak polisler için aynı şartlar söz konusu değil. Emniyet Hizmetleri Sınıfı’na dahil olan polislerin en uzak olduğu kavram mesai düzeni.
12-12 mesaisi perişan ediyor
Emniyet teşkilatında en iyi mesai olarak bilinen çalışma düzeni 12-24 sistemi. 12 saat çalışma 24 saat dinlenme şeklindeki bu sistemde polis memuru hafta izni kullanmıyor ve haftada 60 saat çalışıyor. Bundan daha beteri ise 12-12 mesaisi olarak ifade edilen 12 saat çalışma 12 saat dinlenme düzeni. Bu şekildeki çalışma düzeninde haftada toplam 72 saat, yılda ise 3756 saat hizmet veriyor. Normal bir devlet memuru ise yılda 1992 saat çalışıyor. Yani polis memuru, normal memura göre neredeyse iki katı mesai yapıyor. Peki aldığı ücret iki katı mı? Hayır, ancak bu konuya yarın değineceğiz.
Karakolda ayna değil, mesai var!
Polisler arasında belki de en zor çalışma şartlarına karakol polisleri maruz kalıyor. Örneğin bir karakol amiri sabah 10’da başladığı mesaisini gece 24’te bırakabiliyor. Peki 24’te mesai bitince her şey bitiyor mu? Hayır! Bu amir gece 2’den önce telsizini kapatamıyor. Yani bu iki saat içinde kendisine ihtiyaç olursa hemen görev başına dönmesi gerekiyor. Bu da 16 saat görev yapmak anlamına geliyor. Hele karakolun bulunduğu semt suç oranının fazla olduğu ya da hareketli bir yer ise, amirin telsizi yatarken de açık kalıyor.
Polis eşi AİHM’e başvurdu
Geçtiğimiz yıllarda Trabzon’da görev yapan bir polis memurunun eşi, eşine fazla mesai yaptırıldığı ve insani şartlar haricinde çalıştırıldığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Henüz bir karar çıkmış değil fakat konuyla ilgili Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler ve hukuki metinler dikkate alındığında, polisler lehine karar çıkması kuvvetle muhtemel.
Öte yandan bir başka polis memuru da İzmir İl İnsan Hakları Kuruluna yaptığı başvurusunda çalışma şartlarının düzensizliğinden ve insan haklarına aykırı çalışma şartlarından yakınıyordu. Konuya dair Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesince hazırlanmış mütalaada;
- Polisin çalışma şartlarına ilişkin uygulamaların Anayasa’ya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu,
- Polisin çalışma şartları ve özlük haklarına ilişkin yapılacak iyileştirmenin sadece polisin değil toplumun da yararına olacağı,
Yarın: Polis zam değil, hakkını alsa yeter!
Polis zam değil, hakkını alsa yeter!
Dizimizin dünkü bölümünde polislerin ağır çalışma şartlarına ve yıllık 3.800 saate yaklaşan mesai uygulamasına değindik. Peki bu şartlarda çalışan polisin maaşı, fazla mesai ücreti, emekli aylığı ve genel olarak özlük hakları ne alemde? Bugün de işte bu soruya cevap arayacağız.
Yazı dizimizi hazırlarken, polislerle ilgili özellikle maaş zammına dair medyada çıkan haberlere şöyle bir göz attık. Ve gördük ki bu konuda ilginç bir istatistik söz konusu. Maaşlara zam konusu çok farklı tarihlerde çok defa tartışılmış ancak konu sadece tartışılmakla kalmış. Diyebiliriz ki bu konu 100 kere gündeme gelmişse 1 kere zam verilmiş. Böyle olunca kamuoyunda da, sanki her zam konuşulduğunda polise zam verilmiş gibi bir algılama var.
Maaşlar fena değil ancak…
Şuan mesleğe yeni başlayan bir polis memuru 1.800 TL civarında maaş alıyor. Esasında Türkiye şartlarında (diğer memuriyetlerle karşılaştırıldığında) bu para fena değil. Ancak burada asıl sorun, çalışma şartlarıyla verilen ücret arasındaki dengesizlik. Dünkü yazımızda da değindiğimiz üzere bir polis memuru özellikle 12-12 mesai anlayışıyla çalışıyorsa ayda 130 saatin üzerinde fazla mesai yapıyor. Bu da neredeyse normal bir devlet memurunun bir aylık mesaisine eşit. Peki bu fazla çalışmalar için ödenen tutar nedir? Bütün polisler için sabit 240 TL. Yani mesaisi ve çalıştığı birim ne olursa olsun polisin aldığı ilave ücret bu.
Ya mesai azaltılmalı, ya ücret artırılmalı
Doğrudan canını ortaya koyarak çalışan emniyet mensuplarının, emeğinin karşılığı para ile ölçülemez, amenna. Fakat çalışanları paradan daha iyi motive edebilecek bir enstrüman henüz geliştirilebilmiş değil. Dolayısıyla polisler için yapılabilecek iki şey var; ya mesai uygulaması normal bir devlet memuru gibi 8 saate çekilip vardiya usulüne geçilecek ya da bu şartlarda çalıştırılmaya devam edilecekse, emeğinin karşılığı tam olarak ödenecek. Fazla mesai ücreti makul bir tarife üzerinden tam olarak ödendiğinde, maaşlara zam yapılmasına dahi gerek kalmayacaktır. Bunun için polisin fazla mesai ücretinin, devlet memurlarından ayrı bir mantıkla yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Emeklilikte polisin hali…
Çalışırken gerek maddi gerek psikolojik pek çok problemle mücadele eden polis, emeklilikte rahat bir nefes alıyor mu? Ya da polisi emeklilikte polisi hangi sorunlar bekliyor? Elbette öncelikle maddi problemler. Zira çalışan polisle emekli polis arasında maaş yönünden büyük bir uçurum mevcut. Her devlet memurunun maaşı emekli olduğunda belli oranda düşer. Ancak polisler için bu düşüş çok daha keskin oluyor. Çünkü çalışan polislerin almakta olduğu maaşın önemli bir kısmı emniyet hizmetleri tazminatı’ndan oluşuyor. Bu tazminattan, çalışılan süre zarfından emeklilik kesintisi yapılmadığından, emekli olan polisin bu tazminatı da komple kesiliyor. Böyle olunca örneğin 25. yılını (fiili hizmet zammı dahil) doldurup emekli olan bir polis memuru, çalışırken en son yaklaşık 2000 TL aylık alırken, emekliliğe 800 TL ile adım atıyor. Peki bu polis, “ben emekli olmak istemiyorum, çalışmaya devam edeceğim” diyebiliyor mu? Hayır, zira gerek 5434 gerekse 5510 sayılı Kanunlar gereği polis memurları 52 yaşlarında zorunlu olarak emekliye sevkediliyorlar. Yani polis memuru üniversitede okuyan, evlenecek olan ya da iş kuracak olan çocuğuna destek olacağı bir zamanda, %60 oranında maaş kaybına uğruyor.
Polisin emekli aylığını düşüren unsurlardan bir diğeri de düşük gösterge faktörü. Örneğin bir polis memuru ile hemen hemen muadil rütbede olan ve çoğu yerde benzer görevleri icra eden bir jandarma astsubayın ek göstergesi 3600 iken, polis memurunun göstergesi 650’dir. Bu açıdan polisin göstergesinin yükseltilmesi, emekli aylığında da önemli iyileştirme sağlayacaktır.
52’de emeklilik, 54’te ölüm!
Yayınlanmamış bir araştırma sonucuna göre Amerika Birleşik Devletleri’nde erkek polislerin ölüm yaşı 56, bayanların ise 58. Sıkı durun, Türkiye’de polislerin ortalama ölüm yaşı 54. Yani 52 yaşında emekli edilen (bu yaştan önce emekli olamıyor) polis memuru 2 yıl emekli aylığı aldıktan sonra hakkın rahmetine kavuşuyor. Normal bir devlet memuru 20-25 yıl kadar emekli aylığı alabilirken, polis memuru ölmeden önce ortalama 2 yıl aylık alıyor. Hiç değilse bu iki yılda doğru dürüst bir maaş versek de, polisimiz şu kısa emeklilik dönemini rahat geçirse olmaz mı?
Yarın: Polislerin askerlik sorunu çözülecek mi?
Yazı dizimizi hazırlarken, polislerle ilgili özellikle maaş zammına dair medyada çıkan haberlere şöyle bir göz attık. Ve gördük ki bu konuda ilginç bir istatistik söz konusu. Maaşlara zam konusu çok farklı tarihlerde çok defa tartışılmış ancak konu sadece tartışılmakla kalmış. Diyebiliriz ki bu konu 100 kere gündeme gelmişse 1 kere zam verilmiş. Böyle olunca kamuoyunda da, sanki her zam konuşulduğunda polise zam verilmiş gibi bir algılama var.
Maaşlar fena değil ancak…
Şuan mesleğe yeni başlayan bir polis memuru 1.800 TL civarında maaş alıyor. Esasında Türkiye şartlarında (diğer memuriyetlerle karşılaştırıldığında) bu para fena değil. Ancak burada asıl sorun, çalışma şartlarıyla verilen ücret arasındaki dengesizlik. Dünkü yazımızda da değindiğimiz üzere bir polis memuru özellikle 12-12 mesai anlayışıyla çalışıyorsa ayda 130 saatin üzerinde fazla mesai yapıyor. Bu da neredeyse normal bir devlet memurunun bir aylık mesaisine eşit. Peki bu fazla çalışmalar için ödenen tutar nedir? Bütün polisler için sabit 240 TL. Yani mesaisi ve çalıştığı birim ne olursa olsun polisin aldığı ilave ücret bu.
Ya mesai azaltılmalı, ya ücret artırılmalı
Doğrudan canını ortaya koyarak çalışan emniyet mensuplarının, emeğinin karşılığı para ile ölçülemez, amenna. Fakat çalışanları paradan daha iyi motive edebilecek bir enstrüman henüz geliştirilebilmiş değil. Dolayısıyla polisler için yapılabilecek iki şey var; ya mesai uygulaması normal bir devlet memuru gibi 8 saate çekilip vardiya usulüne geçilecek ya da bu şartlarda çalıştırılmaya devam edilecekse, emeğinin karşılığı tam olarak ödenecek. Fazla mesai ücreti makul bir tarife üzerinden tam olarak ödendiğinde, maaşlara zam yapılmasına dahi gerek kalmayacaktır. Bunun için polisin fazla mesai ücretinin, devlet memurlarından ayrı bir mantıkla yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Emeklilikte polisin hali…
Çalışırken gerek maddi gerek psikolojik pek çok problemle mücadele eden polis, emeklilikte rahat bir nefes alıyor mu? Ya da polisi emeklilikte polisi hangi sorunlar bekliyor? Elbette öncelikle maddi problemler. Zira çalışan polisle emekli polis arasında maaş yönünden büyük bir uçurum mevcut. Her devlet memurunun maaşı emekli olduğunda belli oranda düşer. Ancak polisler için bu düşüş çok daha keskin oluyor. Çünkü çalışan polislerin almakta olduğu maaşın önemli bir kısmı emniyet hizmetleri tazminatı’ndan oluşuyor. Bu tazminattan, çalışılan süre zarfından emeklilik kesintisi yapılmadığından, emekli olan polisin bu tazminatı da komple kesiliyor. Böyle olunca örneğin 25. yılını (fiili hizmet zammı dahil) doldurup emekli olan bir polis memuru, çalışırken en son yaklaşık 2000 TL aylık alırken, emekliliğe 800 TL ile adım atıyor. Peki bu polis, “ben emekli olmak istemiyorum, çalışmaya devam edeceğim” diyebiliyor mu? Hayır, zira gerek 5434 gerekse 5510 sayılı Kanunlar gereği polis memurları 52 yaşlarında zorunlu olarak emekliye sevkediliyorlar. Yani polis memuru üniversitede okuyan, evlenecek olan ya da iş kuracak olan çocuğuna destek olacağı bir zamanda, %60 oranında maaş kaybına uğruyor.
Polisin emekli aylığını düşüren unsurlardan bir diğeri de düşük gösterge faktörü. Örneğin bir polis memuru ile hemen hemen muadil rütbede olan ve çoğu yerde benzer görevleri icra eden bir jandarma astsubayın ek göstergesi 3600 iken, polis memurunun göstergesi 650’dir. Bu açıdan polisin göstergesinin yükseltilmesi, emekli aylığında da önemli iyileştirme sağlayacaktır.
52’de emeklilik, 54’te ölüm!
Yayınlanmamış bir araştırma sonucuna göre Amerika Birleşik Devletleri’nde erkek polislerin ölüm yaşı 56, bayanların ise 58. Sıkı durun, Türkiye’de polislerin ortalama ölüm yaşı 54. Yani 52 yaşında emekli edilen (bu yaştan önce emekli olamıyor) polis memuru 2 yıl emekli aylığı aldıktan sonra hakkın rahmetine kavuşuyor. Normal bir devlet memuru 20-25 yıl kadar emekli aylığı alabilirken, polis memuru ölmeden önce ortalama 2 yıl aylık alıyor. Hiç değilse bu iki yılda doğru dürüst bir maaş versek de, polisimiz şu kısa emeklilik dönemini rahat geçirse olmaz mı?
Yarın: Polislerin askerlik sorunu çözülecek mi?
Polislerin askerlik sorunu çözülecek mi?
Türkiye’de yıllardır “polis askerlik yapmalı mı, yapmamalı mı?” sorusu etrafında bir tartışma sürer gider. Ancak şimdiye kadar konuya çözüm odaklı bir yaklaşım sergilenmedi. Bundan yaklaşık 12-13 yıl önce konu yasa çalışması kapsamında TBMM Genel Kuruluna kadar gelmiş fakat sonuçlandırılmadan rafa kaldırılmıştı.
Polisin askerlik sorunu bugünlerde yine gündeme oturdu. Konuya dair İçişleri Bakanlığı’nda bir çalışmanın yürütüldüğü basına yansımıştı. Çalışmanın kanun tasarısına dönüşerek önümüzdeki günlerde yeniden TBMM’de ele alınması bekleniyor. Dolayısıyla şuan askerliğini yapmamış 40 binden fazla polisin gözü kulağı çalışmada.
Polis, savaşta bile iç güvenliğe bakıyor
Zorunlu askerlik uygulamasında amaç, savaş veya seferberlik zamanlarında -eli silah tutan- bütün vatandaşların silah altına alınabilmesini sağlamak. Fakat dünyanın hiçbir ülkesinde, savaş zamanında polis teşkilatı askere alınmıyor. Zira savaş durumunda iç güvenliğin sağlanması da en az dış güvenlik kadar önem arzediyor. Peki, savaş zamanında bile kullanılmayan bir meslek grubu neden askere alınır?
Konunun bir başka boyutu da polisin eğitimi ile ilgili. Polis teşkilatı, örneğin jandarma gibi silahlı bir kolluk kuvveti ve nüfusun %75’inden daha fazlasına güvenlik hizmeti veriyor. Bu hizmeti verebilmek için her bir polis silahlı eğitim görüyor. Bu eğitim süreçlerinden sonra göreve başlayan polisin, yeniden başka bir kolluk kuvvetinde silahlı eğitime alınması zaman israfı olduğu kadar kaynak israfı anlamına da geliyor. Kaldı ki, askeri okullarda belirli bir süre eğitim görüp de mezun olmadan ayrılan öğrenciler askerlikten muaf tutuluyor. Oysa astsubaylarla ya da sözleşmeli subaylarla hemen hemen aynı süre güvenlik eğitimi alan polisler bu imkandan yoksun.
Teşkilat iki arada bir derede
Aslında polisin askerlik sorunuyla ilgili en fazla sıkıntıyı polislerden ziyade emniyet teşkilatı yaşıyor. Bu sıkıntı özellikle personel temini safhasında kendini gösteriyor. Teşkilat, polisliğe girişte askerlik yapmış olmak şartını koyup koymamakta tereddüt yaşıyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda, polislerin askerlik sorunuyla uğraşmamak için, polisliğe müracaatta askerlik yapmış olma şartını koydu. Hal böyle olunca çok sınırlı sayıda başvuru olduğu gibi genelde yaş ilerlemiş ve herhangi bir işte tutunamamış adaylar başvurdu. Dolayısıyla teşkilatın eleme ve seçme şansı kalmadı. Aynı şart kaldırıldığındaysa çok sayıda başvuru olduğu gibi genelde genç, dinamik, öğrenmeye açık ve daha idealist bir aday profili oluştu.
Teşkilatın yaşadığı bir diğer sıkıntı ise eğitimli genç polis gücünü kendisi istihdam edecekken, 15 ay süresince bundan mahrum kalması. Örneğin şuan askerliğini yapmamış 40 binden fazla polis bulunuyor ve bu sayı teşkilatın beşte birine eşit. Zaten personel yetersizliğinden yakınan teşkilat için bu sayıdaki polisin askere alınması, doğrudan doğruya hizmet zafiyeti anlamına geliyor.
Bu kez çözülecek mi?
Bugünlerde yukarıda bahsettiğimiz gerekçelerle polislerin askerlik sorunu yeniden ele alınıyor. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmaya göre, polislerin birkaç ay silahlı kuvvetler nezdinde temel eğitim alıp yeniden görevlerine dönmelerini sağlayacak bir formül üzerinde tartışılıyor. Söz konusu çalışma kanun tasarısına dönüşerek önümüzdeki günlerde TBMM’ye sunulacak. Tasarı yasalaşırsa hem emniyet teşkilatı hem de polisler için ciddi bir rahatlama sağlayacak. Silahlı kuvvetlerin de bu kez konuya daha sıcak baktığı ve temel eğitim muhafaza edilmek koşuluyla prensipte kabul ettiği duyumlarımız arasında.
Yarın: Sosyal güvenlik reformu polisleri nasıl etkiledi?
Polisin askerlik sorunu bugünlerde yine gündeme oturdu. Konuya dair İçişleri Bakanlığı’nda bir çalışmanın yürütüldüğü basına yansımıştı. Çalışmanın kanun tasarısına dönüşerek önümüzdeki günlerde yeniden TBMM’de ele alınması bekleniyor. Dolayısıyla şuan askerliğini yapmamış 40 binden fazla polisin gözü kulağı çalışmada.
Polis, savaşta bile iç güvenliğe bakıyor
Zorunlu askerlik uygulamasında amaç, savaş veya seferberlik zamanlarında -eli silah tutan- bütün vatandaşların silah altına alınabilmesini sağlamak. Fakat dünyanın hiçbir ülkesinde, savaş zamanında polis teşkilatı askere alınmıyor. Zira savaş durumunda iç güvenliğin sağlanması da en az dış güvenlik kadar önem arzediyor. Peki, savaş zamanında bile kullanılmayan bir meslek grubu neden askere alınır?
Konunun bir başka boyutu da polisin eğitimi ile ilgili. Polis teşkilatı, örneğin jandarma gibi silahlı bir kolluk kuvveti ve nüfusun %75’inden daha fazlasına güvenlik hizmeti veriyor. Bu hizmeti verebilmek için her bir polis silahlı eğitim görüyor. Bu eğitim süreçlerinden sonra göreve başlayan polisin, yeniden başka bir kolluk kuvvetinde silahlı eğitime alınması zaman israfı olduğu kadar kaynak israfı anlamına da geliyor. Kaldı ki, askeri okullarda belirli bir süre eğitim görüp de mezun olmadan ayrılan öğrenciler askerlikten muaf tutuluyor. Oysa astsubaylarla ya da sözleşmeli subaylarla hemen hemen aynı süre güvenlik eğitimi alan polisler bu imkandan yoksun.
Teşkilat iki arada bir derede
Aslında polisin askerlik sorunuyla ilgili en fazla sıkıntıyı polislerden ziyade emniyet teşkilatı yaşıyor. Bu sıkıntı özellikle personel temini safhasında kendini gösteriyor. Teşkilat, polisliğe girişte askerlik yapmış olmak şartını koyup koymamakta tereddüt yaşıyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda, polislerin askerlik sorunuyla uğraşmamak için, polisliğe müracaatta askerlik yapmış olma şartını koydu. Hal böyle olunca çok sınırlı sayıda başvuru olduğu gibi genelde yaş ilerlemiş ve herhangi bir işte tutunamamış adaylar başvurdu. Dolayısıyla teşkilatın eleme ve seçme şansı kalmadı. Aynı şart kaldırıldığındaysa çok sayıda başvuru olduğu gibi genelde genç, dinamik, öğrenmeye açık ve daha idealist bir aday profili oluştu.
Teşkilatın yaşadığı bir diğer sıkıntı ise eğitimli genç polis gücünü kendisi istihdam edecekken, 15 ay süresince bundan mahrum kalması. Örneğin şuan askerliğini yapmamış 40 binden fazla polis bulunuyor ve bu sayı teşkilatın beşte birine eşit. Zaten personel yetersizliğinden yakınan teşkilat için bu sayıdaki polisin askere alınması, doğrudan doğruya hizmet zafiyeti anlamına geliyor.
Bu kez çözülecek mi?
Bugünlerde yukarıda bahsettiğimiz gerekçelerle polislerin askerlik sorunu yeniden ele alınıyor. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmaya göre, polislerin birkaç ay silahlı kuvvetler nezdinde temel eğitim alıp yeniden görevlerine dönmelerini sağlayacak bir formül üzerinde tartışılıyor. Söz konusu çalışma kanun tasarısına dönüşerek önümüzdeki günlerde TBMM’ye sunulacak. Tasarı yasalaşırsa hem emniyet teşkilatı hem de polisler için ciddi bir rahatlama sağlayacak. Silahlı kuvvetlerin de bu kez konuya daha sıcak baktığı ve temel eğitim muhafaza edilmek koşuluyla prensipte kabul ettiği duyumlarımız arasında.
Yarın: Sosyal güvenlik reformu polisleri nasıl etkiledi?
Polis ölürse şehit, kalırsa “Niyazi”
Yaklaşık 5-6 yıllık bir hazırlık sürecinden sonra, Sosyal Güvenlik Reformu geçtiğimiz yıl Ekim ayında yürürlüğe girdi. 72 milyonun tamamını etkileyen bu reform, elbette genelde memurlar ve özelde de polisler için önemli değişiklikler getirdi. Ancak bu değişiklikten en fazla etkilenecek olanlar reform sonrası göreve başlayan polisler olacak. Kolay anlaşılabilmesi için reform öncesi göreve başlamış olanlara eski polis, reformdan sonra başlayanlara ise yeni polis diyeceğiz.
Yeni polise düşük aylık
Eski polisler genel olarak 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa tabiler. Dolayısıyla bunlar için sosyal güvenlikte çok fazla değişen bir şey olmayacak. Eski ve yeni polisi sosyal güvenlik hükümleri açısından karşılaştıracak olursak;
Öte yandan sosyal güvenlik mevzuatında özel düzenlemelere tabi olan polislerin kimi hakları yeni polisler için de geçerli olacak. Bunlar;
Polise “şehitlik” var, “gazilik” yok!
Sosyal güvenlik reformu yapılırken, polislerin en önemli beklentilerinden birisi de “gazilik” unvanının polislere de verilmesiydi. Terörle mücadele yaparken ya da görevleri başında öldürülen polislere şehitlik unvanı verilirken, bu olaylardan yaralı olarak kurtulan polislere gazilik unvanı verilmiyor. Bu kapsamdaki polislere sadece –hak kazanmışlarsa- vazife malulü hükümleri uygulanıyor. Zira silahlı kuvvetlerin aksine emniyet teşkilatında gazilik unvanı bulunmuyor. İlk bakışta bu husus detay bir mesele olarak görülebilir. Ancak Terörle Mücadele Kanunu, Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve de sosyal güvenlik mevzuatı açısından gazilik unvanı çok önemli hakları beraberinde getiriyor. Örneğin gazi sayılan terör mağduru bir asker, yeniden devlet kadrolarında hem gazilik maaşını hem de memuriyet aylığını alarak çalışabiliyor. Aynı imkan vazife malulü polis için söz konusu değil. Kısacası “ölürsen şehit, kalırsan gazisin” sözü polis için geçerli değil.
Yarın: Polislerin emeklilik tarihi nasıl hesaplanıyor?
Yeni polise düşük aylık
Eski polisler genel olarak 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa tabiler. Dolayısıyla bunlar için sosyal güvenlikte çok fazla değişen bir şey olmayacak. Eski ve yeni polisi sosyal güvenlik hükümleri açısından karşılaştıracak olursak;
- Reformla birlikte aylık bağlama oranı düştü. Bunun sonucu olarak yeni polisin aylığı 25 yıllık çalışma için %50 oranında bağlanacak. Eski polisin aylığı %75 üzerinden bağlanıyor. Yani yeni polis, eski polise göre %33 daha az emekli aylığı alacak.
- Eski polis emekli olunca SSK'ya tabi çalışırsa emekli aylığını da alabilecek. Ancak yeni polis aynı şekilde çalışsa emekli aylığı kesilecek. Pek çok polisin emeklilikten sonra çalışmak zorunda kaldığını göz önüne alırsak, bu düzenleme yeni polisler için önemli bir dezavantaj.
- Eski polis 10 yıl çalıştıktan sonra dilerse istifa ederek Emekli Sandığı'na isteğe bağlı kesenek ödeyebilecek. Yeni polis ise istifa ederlerse ancak Bağ- Kur'lu gibi isteğe bağlı prim ödeyecek. Bu da daha geç emeklilik ve daha düşük aylık anlamına geliyor.
- Eski polisin dul eşine, evlenmesi durumunda 12 aylık tutarında çeyiz yardımı yapılıyor. Yeni polisin dul eşine çeyiz yardımı yok.
- Eski polisin dul eşi hem eşinden dul aylığı, hem de ana-babasından yetim aylığı alabiliyor. Yeni polisin dul eşi bunlardan sadece birisini tercih edecek.
- Eski polisin dul eşi ister çalışsın ister çalışmasın, %75 oranında dul aylığı alıyor. Yeni polisin dul eşi çalışırsa aylığı %50'ye düşecek.
- Yeni polisin maaşından yapılacak emeklilik kesintisi artıyor. Bu durum yeni polisin net ücretini düşürürken, emekli maaşına nispeten olumlu yansıyacak.
- Eski polise, eşinin ya da çocuğunun ölümü durumunda 1000 TL’ye yakın cenaze yardımı yapılıyor. Yeni polise eş veya çocuk ölümünde cenaze yardımı yapılmıyor. Yeni polisin kendisi ölürse yakınlarına 289 TL veriliyor.
Öte yandan sosyal güvenlik mevzuatında özel düzenlemelere tabi olan polislerin kimi hakları yeni polisler için de geçerli olacak. Bunlar;
- Polisler için en önemli hususlardan birisi erken emeklilik düzenlemesi. Buna göre polisler, çalıştıkları her yıl için ¼ oranında fiili hizmet zammı (yıpranma payı) kazanıyorlar. Bu düzenleme eski polisler için geçerli olduğu gibi, yeni 5510 sayılı Kanunda da aynen korundu. Böylece örneğin 20 yıl çalışan bir polis memuru, 5 yıl da yıpranma payı kazanarak 25 yılını doldurmuş sayılıyor.
- Polisler için devam ettirilen bir diğer pozitif ayrımcılık da emeklilik yaş haddi. Reformla birlikte yeni sigortalılar için 65’e kadar çıkartılan emeklilik yaşı, polisler için yine 52 olarak korundu.
- Polisler için öteden beri uygulanan “polis okulları, fakülte ve yüksekokul eğitimi sürelerinin borçlanılması” konusu da yine yeni kanunda korunan hükümlerden. Buna göre polis okulları, fakülte ve yüksekokullarda Emniyet Genel Müdürlüğü veya kendi hesabına okuduktan sonra, komiser yardımcısı veya polis memuru olarak atananların başarılı öğrenim süreleri borçlandırılmak suretiyle hizmetten sayılacak. Bu şekilde hesap edilecek borç, tebliğ tarihinden itibaren iki yıl içinde eşit taksitler halinde ödenecek.
Polise “şehitlik” var, “gazilik” yok!
Sosyal güvenlik reformu yapılırken, polislerin en önemli beklentilerinden birisi de “gazilik” unvanının polislere de verilmesiydi. Terörle mücadele yaparken ya da görevleri başında öldürülen polislere şehitlik unvanı verilirken, bu olaylardan yaralı olarak kurtulan polislere gazilik unvanı verilmiyor. Bu kapsamdaki polislere sadece –hak kazanmışlarsa- vazife malulü hükümleri uygulanıyor. Zira silahlı kuvvetlerin aksine emniyet teşkilatında gazilik unvanı bulunmuyor. İlk bakışta bu husus detay bir mesele olarak görülebilir. Ancak Terörle Mücadele Kanunu, Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve de sosyal güvenlik mevzuatı açısından gazilik unvanı çok önemli hakları beraberinde getiriyor. Örneğin gazi sayılan terör mağduru bir asker, yeniden devlet kadrolarında hem gazilik maaşını hem de memuriyet aylığını alarak çalışabiliyor. Aynı imkan vazife malulü polis için söz konusu değil. Kısacası “ölürsen şehit, kalırsan gazisin” sözü polis için geçerli değil.
Yarın: Polislerin emeklilik tarihi nasıl hesaplanıyor?
Emeklilikte polise SGK kıyağı!
Yazı dizimizin dünkü bölümünde sosyal güvenlik reformunun polisleri nasıl etkilediğine değindik. Bugün, polisler için emeklilik hesaplamalarını ele alacağız. Böylece polisler tarafından en fazla soru sorulan konuya da açıklık getirmiş olacağız.
Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi sık sık revizyona uğradığından, normal çalışanların emeklilik tarihini hesaplamak başlı başına bir uzmanlık ister. Polisler ise emeklilik açısından istisnai hükümlere tabi olduklarından, bu meslek grubunun emeklilik hesaplamaları çok daha çetrefillidir. Fakat biz meseleyi kısaca özetledikten sonra örnek hesaplamalarla, konunun mantığını ortaya koymaya çalışacağız.
Polisler için özel hükümler
Esasında polislerin emeklilik hesaplamasını zorlaştıran temel unsur, fiili hizmet müddet zammı olarak ifade edilen ve pratikte yıpranma payı olarak bilinen uygulamadır. Buna göre polisler, çalıştıkları her yıl için 3 ay ilave hizmet süresi kazanırlar. Böylece örneğin 20 yıl çalışan bir polis memuru, 5 yıl da yıpranma payı kazanarak, toplamda 25 yıl hizmeti varmış gibi değerlendirilir.
Polisler için istisnai bir diğer düzenleme de farklı yaş haddi uygulamasıdır. Örneğin hali hazırda normal devlet memurları için 65 olan yaş haddi uygulaması, polis memurları için 52 olarak uygulanmaktadır. Gerek yıpranma payı gerekse farklı yaş haddi uygulamaları, polisin maruz kaldığı ağır çalışma koşullarının dikkate alınması sebebiyledir.
Bu girizgahtan sonra gelelim emeklilik hesaplamalarına. Polislerin emeklilikte tabi olduğu hükümler, mesleğe giriş tarihine göre değişiyor. Buna göre;
T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi sayılan polisler, 8 Eylül 1999 tarihine kadar emeklilikte yaş şartına tabi değillerdi. Erkekler 25 yılı, bayanlarsa 20 yılı doldurarak emekliliğe hak kazanıyorlardı. Ancak 8 Eylül 1999 tarihinde emeklilikte hizmet süresinin yanında bir de yaş şartı getirilirken, bu tarihten önce göreve başlayan memurlar için de bir kademelendirme sistemi öngörüldü. İşte 8.9.1999 öncesi göreve başlayan erkek ve bayan polislerin emeklilik tarihi, 23.05.2002 tarihindeki hizmetleri dikkate alınarak bu kademeli sisteme göre hesaplanmaktadır. Bu dönemde göreve başlayanların emeklilik hesaplamasına, bir polis okurumuzdan gelen soruyu cevaplayarak örnek vermiş olalım.
Soru: Sadettin Bey, ben 23.03.1969 doğumluyum. 01.10.1987 tarihinde bir işyerinde SSK’lı olarak çalışmaya başladım ve toplam 330 gün primim var. Daha sonra askere gittim ve 18 ay askerlik sonrası 15.01.1993 tarihinde polis olarak göreve başladım. Sizden öğrenmek istediğim, SSK’lı çalışmalarım da dikkate alındığımda ne zaman emekli olabilirim? Askerliğimi borçlanmamın emeklilik tarihime etkisi olur mu? M. Uzgörür
Cevap: Değerli okurum, öncelikle emeklilikte tabi olduğunuz yaşı tespit edebilmemiz için 14.06.2002 tarihine kadar toplam hizmetinizi bulmamız gerekiyor. 14.06.2002 tarihi itibariyle toplam hizmetiniz;
Normal memuriyet hizmeti: 9 yıl 5 ay,
Yıpranma payı : 5 yıl,
SSK hizmeti : 11 ay
Askerlik süresi : 1 yıl 6 ay
Toplam hizmet : 16 yıl 10 ay. Bu hizmet süresine göre kademeli geçiş tablosunda 49 yaş şartına tabi olacaksınız. Yani 25 yıllık hizmet süresini ve 49 yaşı tamamlayarak emekli olacaksınız. Fakat bugüne kadar kazandığınız ve bundan sonra da kazanacağınız yıpranma payı bu 49 yaş şartından indirilecek. Böylece 1 Ocak 2013 tarihinde emekli olabileceksiniz. Buna göre askerlik borçlanması yapmanız lehinize olacaktır.
SGK erken emekli ediyor!
Esasında yukarıdaki örnekte, polis memurunun 1 yıl daha geç emekli olması gerekiyor. Fakat eski Emekli Sandığı, şimdiki SGK, 8.9.1999 öncesi göreve başlayan yıpranma kapsamındaki kamu çalışanları için yanlış hesaplama yapmaktadır. Polisler de dahil bu çalışanlar için hesaplama yaparken, 23.05.2002 tarihine kadar kazanılan yıpranma payını değil, 25 yılı dolduruncaya kadar kazanılacak yıpranma payını 23.05.2002 öncesi hizmetine eklemektedir. Bu da polis gibi yıpranmalı çalışan kamu görevlilerinin 1 yıldan 3 yıla kadar daha erken emekli olması anlamına geliyor. Bu durum polis memurları ve diğer yıpranmalı çalışan kamu görevlilerinin lehine olsa da mevzuata aykırılık teşkil ediyor.
Dizimizin yarınki bölümünde, 8 Eylül 1999 sonrası göreve başlayanlarla reform sonrası göreve başlayan polislerin emeklilik hesaplamalarına yer vereceğiz.
Yarın: Polisin emeklilik tarihi nasıl hesaplanıyor?
Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi sık sık revizyona uğradığından, normal çalışanların emeklilik tarihini hesaplamak başlı başına bir uzmanlık ister. Polisler ise emeklilik açısından istisnai hükümlere tabi olduklarından, bu meslek grubunun emeklilik hesaplamaları çok daha çetrefillidir. Fakat biz meseleyi kısaca özetledikten sonra örnek hesaplamalarla, konunun mantığını ortaya koymaya çalışacağız.
Polisler için özel hükümler
Esasında polislerin emeklilik hesaplamasını zorlaştıran temel unsur, fiili hizmet müddet zammı olarak ifade edilen ve pratikte yıpranma payı olarak bilinen uygulamadır. Buna göre polisler, çalıştıkları her yıl için 3 ay ilave hizmet süresi kazanırlar. Böylece örneğin 20 yıl çalışan bir polis memuru, 5 yıl da yıpranma payı kazanarak, toplamda 25 yıl hizmeti varmış gibi değerlendirilir.
Polisler için istisnai bir diğer düzenleme de farklı yaş haddi uygulamasıdır. Örneğin hali hazırda normal devlet memurları için 65 olan yaş haddi uygulaması, polis memurları için 52 olarak uygulanmaktadır. Gerek yıpranma payı gerekse farklı yaş haddi uygulamaları, polisin maruz kaldığı ağır çalışma koşullarının dikkate alınması sebebiyledir.
Bu girizgahtan sonra gelelim emeklilik hesaplamalarına. Polislerin emeklilikte tabi olduğu hükümler, mesleğe giriş tarihine göre değişiyor. Buna göre;
- 8 Eylül 1999 tarihinden önce başlayanlar ayrı,
- 8 Eylül 1999 ila 30 Nisan 2008 tarihleri arasında başlayanlar ayrı ve
- 30 Nisan 2008 sonrası göreve başlayanlar ayrı şartlarla emekli olacaklar.
T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi sayılan polisler, 8 Eylül 1999 tarihine kadar emeklilikte yaş şartına tabi değillerdi. Erkekler 25 yılı, bayanlarsa 20 yılı doldurarak emekliliğe hak kazanıyorlardı. Ancak 8 Eylül 1999 tarihinde emeklilikte hizmet süresinin yanında bir de yaş şartı getirilirken, bu tarihten önce göreve başlayan memurlar için de bir kademelendirme sistemi öngörüldü. İşte 8.9.1999 öncesi göreve başlayan erkek ve bayan polislerin emeklilik tarihi, 23.05.2002 tarihindeki hizmetleri dikkate alınarak bu kademeli sisteme göre hesaplanmaktadır. Bu dönemde göreve başlayanların emeklilik hesaplamasına, bir polis okurumuzdan gelen soruyu cevaplayarak örnek vermiş olalım.
Soru: Sadettin Bey, ben 23.03.1969 doğumluyum. 01.10.1987 tarihinde bir işyerinde SSK’lı olarak çalışmaya başladım ve toplam 330 gün primim var. Daha sonra askere gittim ve 18 ay askerlik sonrası 15.01.1993 tarihinde polis olarak göreve başladım. Sizden öğrenmek istediğim, SSK’lı çalışmalarım da dikkate alındığımda ne zaman emekli olabilirim? Askerliğimi borçlanmamın emeklilik tarihime etkisi olur mu? M. Uzgörür
Cevap: Değerli okurum, öncelikle emeklilikte tabi olduğunuz yaşı tespit edebilmemiz için 14.06.2002 tarihine kadar toplam hizmetinizi bulmamız gerekiyor. 14.06.2002 tarihi itibariyle toplam hizmetiniz;
Normal memuriyet hizmeti: 9 yıl 5 ay,
Yıpranma payı : 5 yıl,
SSK hizmeti : 11 ay
Askerlik süresi : 1 yıl 6 ay
Toplam hizmet : 16 yıl 10 ay. Bu hizmet süresine göre kademeli geçiş tablosunda 49 yaş şartına tabi olacaksınız. Yani 25 yıllık hizmet süresini ve 49 yaşı tamamlayarak emekli olacaksınız. Fakat bugüne kadar kazandığınız ve bundan sonra da kazanacağınız yıpranma payı bu 49 yaş şartından indirilecek. Böylece 1 Ocak 2013 tarihinde emekli olabileceksiniz. Buna göre askerlik borçlanması yapmanız lehinize olacaktır.
SGK erken emekli ediyor!
Esasında yukarıdaki örnekte, polis memurunun 1 yıl daha geç emekli olması gerekiyor. Fakat eski Emekli Sandığı, şimdiki SGK, 8.9.1999 öncesi göreve başlayan yıpranma kapsamındaki kamu çalışanları için yanlış hesaplama yapmaktadır. Polisler de dahil bu çalışanlar için hesaplama yaparken, 23.05.2002 tarihine kadar kazanılan yıpranma payını değil, 25 yılı dolduruncaya kadar kazanılacak yıpranma payını 23.05.2002 öncesi hizmetine eklemektedir. Bu da polis gibi yıpranmalı çalışan kamu görevlilerinin 1 yıldan 3 yıla kadar daha erken emekli olması anlamına geliyor. Bu durum polis memurları ve diğer yıpranmalı çalışan kamu görevlilerinin lehine olsa da mevzuata aykırılık teşkil ediyor.
Dizimizin yarınki bölümünde, 8 Eylül 1999 sonrası göreve başlayanlarla reform sonrası göreve başlayan polislerin emeklilik hesaplamalarına yer vereceğiz.
Yarın: Polisin emeklilik tarihi nasıl hesaplanıyor?
1999 sonrası polis olanların emeklilik hesaplaması
Dizimizin dünkü kısmında, 8 Eylül 1999 tarihinden önce göreve başlayan polislerin emeklilik hesaplamasına yer verdik. Bugün ise 8 Eylül 1999 sonrası göreve başlayan polislerin emeklilik hesaplamalarına yer vereceğiz.
8 Eylül 1999 sonrasında göreve başlayanlar
8 Eylül 1999 tarihiyle birlikte, genel olarak bütün çalışanlar ve özelde de polisler için emeklilikte yaş şartı getirildi. Normal memurlardan bayanlar 58, erkekler 60 yaş şartına tabi olurlarken, polislerin yaş haddi 52 olarak korundu. Buna göre bayan ve erkek polis memurlarından 8 Eylül 1999 sonrasında göreve başlayanlar, 25 yılı doldurduktan sonra 52 yaşlarında emekli olacaklar. Peki polisler için uygulanan yıpranma payı, bu dönemde göreve başlayan polisler için ne ifade ediyor?
Polisin yıpranma payı sözde kaldı!
Dizimizin dünkü bölümünde de değindiğimiz üzere, polislerin emeklilik yönünden en önemli avantajları her yıl için 3 ay yıpranma payı kazanmaları ve kazandıkları bu ilave hizmet süresinin yaştan indirilmesi. Ancak 1999 yılı itibariyle genel olarak emeklilikte 58/60 yaş şartının getirilmesi, polislere tanınan bu hakkı pratikte işlevsiz hale getirdi. Şöyle ki; örneğin 1 Ocak 2000 tarihinde göreve başlayan bir erkek polis memuru, normalde 60 yaş ve 25 yıl hizmet şartlarıyla emekli olacak. Ancak bu memur, 20 yıl çalıştığı taktirde 5 yıl da yıpranma kazanacak ve 25 yılı doldurmuş sayılacak. Bu arada kazandığı ilave 5 yılın yarısı yani 2,5 yılı da tabi olduğu 60 yaş şartından indirilerek 57,5 yaşa tabi olacak. Fakat aynı polis memuru, yaş haddi açısından 52 yaşa tabi olduğundan, zaten 57,5 yaşından çok önce yani 52 yaşında emekli olabilecek. Dolayısıyla burada polis memuruna yıpranma payı verilmiş olması, emeklilik tarihini erkene çekmemiş oluyor.
Yeri gelmişken bir ayrıntıya daha değinmekte fayda var. 8 Eylül 1999 tarihinden önce göreve başlayan polislerin kazanmış oldukları yıpranma payının tamamı yaştan indirilirken, bu tarihten sonra başlayan polisler için kazandıkları yıpranma payının 3 yıldan çok olmamak üzere yarısı yaş haddinden indiriliyor.
Geciken emekliliğim için ne yapmalıyım?
Soru: Sadettin Bey, polisler için kaleme almış olduğunuz bu yazı dizisi için çok teşekkür ediyorum. Şimdiye kadar bizim sorunlarımıza bu denli kapsamlı değinen kimse olmadı. Benim de size bir sorum olacak. Ben 1976 doğumluyum. 1996’da askerlik hizmetimi yaptım (18 ay) ve 1999 Eylül ayında polis okulundan mezun olarak 2000 yılı Temmuz ayında göreve başladım. Askerliğimi emekliliğe saydırdım. Bana göre emeklilik tarihim 2018 sonu olması lazım fakat kurumumuzun netinden 2024 olarak görülüyor. Ben mesleğe girdiğimde 20 sene çalışıp 25 sene üzerinden emekli olabiliyorduk. Fakat bu hak elimizden alındı. Bu hakkımı geri nasıl kazanabilirim. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmeyi düşünüyorum. Bize 2018 yılında emekli olabilirsin fakat emekli aylığı 2024 yılında bağlanır diyorlar. Bu konuda nasıl bir yol izlememiz gerekiyor? K.A.
Cevap: Değerli okurum, bahsettiğiniz durum, 8 Eylül 1999 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olan 4447 sayılı Kanun’dan kaynaklanıyor. Evet, sizin de belirttiğiniz gibi bu tarihe kadar 20 çalışarak emekli olabiliyordunuz. Fakat bu tarih itibariyle yaş şartı getirildiğinden ve sizler 52 yaş haddine tabi olduğunuzdan, 20 yılı doldurunca ayrılabilseniz bile, emekli aylığı için 52 yaşı beklemeniz gerekiyor. Bu düzenlemenin iptali için maalesef yapabileceğiniz pek bir şey yok. Zira zamanın siyasileri tarafından söz konusu yasa Anayasa Mahkemesi’ne de götürüldü, yüksek mahkeme bazı maddeleri iptal ederken bu maddelere dokunmadı. Dolayısıyla şuan için Türkiye’de hukuki sonuç almanız mümkün görünmüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduğunuzda sonuç ne olur, onu da öngörmem mümkün değil.
İşçiler benzeri düzenleme gerekiyor
Devlette işçi statüsünde çalışanlarla özel sektör çalışanları yani SSK’lılar, emeklilik için gerekli prim gün sayısı ve sigortalılık süresini doldurdukları taktirde, kıdem tazminatlarını alarak işten ayrılabiliyorlar ve emeklilik için yaşı bekleyebiliyorlar. Ancak aynı hak genelde memurlar ve özelde polislere tanınmıyor. Oysa bu hak memurlara da verilmiş olsa, örneğin 25 yılını dolduran bir polis memuru emekli ikramiyesini alarak görevden ayrılabilir ve emekli aylığı için 52 yaş şartını bekleyebilir.
Yarın: Şehit polisler için yapılan yardımlar.
8 Eylül 1999 sonrasında göreve başlayanlar
8 Eylül 1999 tarihiyle birlikte, genel olarak bütün çalışanlar ve özelde de polisler için emeklilikte yaş şartı getirildi. Normal memurlardan bayanlar 58, erkekler 60 yaş şartına tabi olurlarken, polislerin yaş haddi 52 olarak korundu. Buna göre bayan ve erkek polis memurlarından 8 Eylül 1999 sonrasında göreve başlayanlar, 25 yılı doldurduktan sonra 52 yaşlarında emekli olacaklar. Peki polisler için uygulanan yıpranma payı, bu dönemde göreve başlayan polisler için ne ifade ediyor?
Polisin yıpranma payı sözde kaldı!
Dizimizin dünkü bölümünde de değindiğimiz üzere, polislerin emeklilik yönünden en önemli avantajları her yıl için 3 ay yıpranma payı kazanmaları ve kazandıkları bu ilave hizmet süresinin yaştan indirilmesi. Ancak 1999 yılı itibariyle genel olarak emeklilikte 58/60 yaş şartının getirilmesi, polislere tanınan bu hakkı pratikte işlevsiz hale getirdi. Şöyle ki; örneğin 1 Ocak 2000 tarihinde göreve başlayan bir erkek polis memuru, normalde 60 yaş ve 25 yıl hizmet şartlarıyla emekli olacak. Ancak bu memur, 20 yıl çalıştığı taktirde 5 yıl da yıpranma kazanacak ve 25 yılı doldurmuş sayılacak. Bu arada kazandığı ilave 5 yılın yarısı yani 2,5 yılı da tabi olduğu 60 yaş şartından indirilerek 57,5 yaşa tabi olacak. Fakat aynı polis memuru, yaş haddi açısından 52 yaşa tabi olduğundan, zaten 57,5 yaşından çok önce yani 52 yaşında emekli olabilecek. Dolayısıyla burada polis memuruna yıpranma payı verilmiş olması, emeklilik tarihini erkene çekmemiş oluyor.
Yeri gelmişken bir ayrıntıya daha değinmekte fayda var. 8 Eylül 1999 tarihinden önce göreve başlayan polislerin kazanmış oldukları yıpranma payının tamamı yaştan indirilirken, bu tarihten sonra başlayan polisler için kazandıkları yıpranma payının 3 yıldan çok olmamak üzere yarısı yaş haddinden indiriliyor.
Geciken emekliliğim için ne yapmalıyım?
Soru: Sadettin Bey, polisler için kaleme almış olduğunuz bu yazı dizisi için çok teşekkür ediyorum. Şimdiye kadar bizim sorunlarımıza bu denli kapsamlı değinen kimse olmadı. Benim de size bir sorum olacak. Ben 1976 doğumluyum. 1996’da askerlik hizmetimi yaptım (18 ay) ve 1999 Eylül ayında polis okulundan mezun olarak 2000 yılı Temmuz ayında göreve başladım. Askerliğimi emekliliğe saydırdım. Bana göre emeklilik tarihim 2018 sonu olması lazım fakat kurumumuzun netinden 2024 olarak görülüyor. Ben mesleğe girdiğimde 20 sene çalışıp 25 sene üzerinden emekli olabiliyorduk. Fakat bu hak elimizden alındı. Bu hakkımı geri nasıl kazanabilirim. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmeyi düşünüyorum. Bize 2018 yılında emekli olabilirsin fakat emekli aylığı 2024 yılında bağlanır diyorlar. Bu konuda nasıl bir yol izlememiz gerekiyor? K.A.
Cevap: Değerli okurum, bahsettiğiniz durum, 8 Eylül 1999 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olan 4447 sayılı Kanun’dan kaynaklanıyor. Evet, sizin de belirttiğiniz gibi bu tarihe kadar 20 çalışarak emekli olabiliyordunuz. Fakat bu tarih itibariyle yaş şartı getirildiğinden ve sizler 52 yaş haddine tabi olduğunuzdan, 20 yılı doldurunca ayrılabilseniz bile, emekli aylığı için 52 yaşı beklemeniz gerekiyor. Bu düzenlemenin iptali için maalesef yapabileceğiniz pek bir şey yok. Zira zamanın siyasileri tarafından söz konusu yasa Anayasa Mahkemesi’ne de götürüldü, yüksek mahkeme bazı maddeleri iptal ederken bu maddelere dokunmadı. Dolayısıyla şuan için Türkiye’de hukuki sonuç almanız mümkün görünmüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduğunuzda sonuç ne olur, onu da öngörmem mümkün değil.
İşçiler benzeri düzenleme gerekiyor
Devlette işçi statüsünde çalışanlarla özel sektör çalışanları yani SSK’lılar, emeklilik için gerekli prim gün sayısı ve sigortalılık süresini doldurdukları taktirde, kıdem tazminatlarını alarak işten ayrılabiliyorlar ve emeklilik için yaşı bekleyebiliyorlar. Ancak aynı hak genelde memurlar ve özelde polislere tanınmıyor. Oysa bu hak memurlara da verilmiş olsa, örneğin 25 yılını dolduran bir polis memuru emekli ikramiyesini alarak görevden ayrılabilir ve emekli aylığı için 52 yaş şartını bekleyebilir.
Yarın: Şehit polisler için yapılan yardımlar.
Şehit polisler için yapılan yardımlar
Dizimizin 4. bölümünde, polislerin görevleriyle ilgili operasyonlar sırasında vefat etmeleri durumunda şehit sayıldıkları ancak yaralanan polisler için gazilik unvanının verilmediği hususuna dikkat çektik. Aslında silahlı kuvvetler nezdinde uygulaması bulunan gazilik unvanına bağlı olarak pek çok hak söz konusu. Fakat polisler için şimdilik gazilik unvanı bulunmadığından, bu unvana bağlı yardımlara yer vermeyeceğiz. Bu anlamda dizimizin bugünkü bölümünde, şehit polisler ve bunların ailelerine yapılan yardımları ele alacağız.
Hangi polisler şehit sayılıyor?
Esasında sosyal güvenlik mevzuatımızda ‘şehitlik’ kavramı yer almıyor. Dolayısıyla vefat eden bir memurun geride kalan eş ve çocuklarına aylık bağlanabilmesi için belirli bir hizmet süresi şartının yerine getirilmiş olması gerekiyor. Fakat bir memurun vefatı;
Eş ve çocuklara hangi yardımlar var?
Şehit olan polis memurunun geride kalan eş, çocuk ve ana babasına maaş, nakdi yardım, öğrenim yardımı ve konut kredisi şeklinde çeşitli adlar altında yardımlar yapılıyor.
Dul ve yetim aylığı: Gerek 5434 sayılı Kanun gerekse 5510 sayılı Kanun gereği, şehit olan polis memurunun eş, çocuk, anne ve babalarına aylık bağlanıyor. Bir günlük polis memuru dahi şehit olsa, geride kalan hak sahiplerine aylık bağlanabiliyor. Şehitlik durumunda bağlanan dul-yetim aylıkları normal dul-yetim aylığına göre %25 artırılarak ödeniyor.
Konut yardımı: Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun ek 9 uncu maddesine göre, “Polisin, kanunlarla verilen görevlerini yaptığı sırada veya bu görevlerini yapmasından dolayı şehit olması halinde, dul eşine, eşi hayatta değilse veya evlenmişse çocuklarına, bunlar bulunmadığı takdirde bakmakla mükellef olduğu ana ve babasına; konut sahibi yapmak amacıyla, Toplu Konut Fonundan miktarı, ödemesiz devresi ve ödeme süresi Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Yüksek Kurulunca tayin edilecek esaslara göre ve faizsiz olarak kredi verilir.” Hali hazırda TOKİ tarafından üretilen konutlar içerisinde şehit aileleri için belirli bir kontenjan yer alıyor. Bu kontenjandan yararlanan aileler, çekilişe ve kuraya girmeksizin uygun ödeme koşullarında ev sahibi olabiliyor.
Nakdi tazminat: 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 3 üncü maddesi gereğince, şehidin kanuni mirasçılarına, en yüksek devlet memuru brüt aylığının 100 katı tutarında, (bugün için yaklaşık 50 bin TL) nakdi tazminat ödeniyor.
Tütün ikramiyesi: 3480 sayılı Maluller İle Şehit Dul Ve Yetimlerine Tütün Ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun gereğince şehit çocuklarına, eşlerine tütün ikramiyesi verildiği gibi Kanun’un 5 inci maddesine göre, Tekel Bayiliği verilmesinde öncelik tanınıyor.
SGK’dan eğitim yardımı
Eski adıyla Emekli Sandığı, yeni adıyla SGK tarafından, şehitlerin eğitim gören çocuklarına her yıl maktu eğitim-öğretim yardımı yapılıyor. Örneğin 2009-2010 eğitim dönemi için SGK tarafından ilköğretimdeki çocuklara 838,80 TL, lisedeki çocuklara 1.258,20 TL ve üniversitedeki çocuklara 1.677,60 TL eğitim yardımı yapıldı.
Bu vatan için görev yaparken canını vermiş bir polis için ödenecek hiçbir para ve yapılacak hiçbir yardım, elbette bu canın karşılığı olmayacaktır. Ancak geride kalan eş ve çocuklara yani şehidin emanetine manevi olduğu kadar maddi yönden de sahip çıkılması, vefa borcunun ödenmesi açısından elzemdir.
Yarın: İstanbul’da polis olmak
Hangi polisler şehit sayılıyor?
Esasında sosyal güvenlik mevzuatımızda ‘şehitlik’ kavramı yer almıyor. Dolayısıyla vefat eden bir memurun geride kalan eş ve çocuklarına aylık bağlanabilmesi için belirli bir hizmet süresi şartının yerine getirilmiş olması gerekiyor. Fakat bir memurun vefatı;
- İştirakçilerin (memurların) vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa,
- Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa,
- Kurumların menfaatini korumak maksadiyle bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartiyle),
- Fabrika, atelye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa,
Eş ve çocuklara hangi yardımlar var?
Şehit olan polis memurunun geride kalan eş, çocuk ve ana babasına maaş, nakdi yardım, öğrenim yardımı ve konut kredisi şeklinde çeşitli adlar altında yardımlar yapılıyor.
Dul ve yetim aylığı: Gerek 5434 sayılı Kanun gerekse 5510 sayılı Kanun gereği, şehit olan polis memurunun eş, çocuk, anne ve babalarına aylık bağlanıyor. Bir günlük polis memuru dahi şehit olsa, geride kalan hak sahiplerine aylık bağlanabiliyor. Şehitlik durumunda bağlanan dul-yetim aylıkları normal dul-yetim aylığına göre %25 artırılarak ödeniyor.
Konut yardımı: Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun ek 9 uncu maddesine göre, “Polisin, kanunlarla verilen görevlerini yaptığı sırada veya bu görevlerini yapmasından dolayı şehit olması halinde, dul eşine, eşi hayatta değilse veya evlenmişse çocuklarına, bunlar bulunmadığı takdirde bakmakla mükellef olduğu ana ve babasına; konut sahibi yapmak amacıyla, Toplu Konut Fonundan miktarı, ödemesiz devresi ve ödeme süresi Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Yüksek Kurulunca tayin edilecek esaslara göre ve faizsiz olarak kredi verilir.” Hali hazırda TOKİ tarafından üretilen konutlar içerisinde şehit aileleri için belirli bir kontenjan yer alıyor. Bu kontenjandan yararlanan aileler, çekilişe ve kuraya girmeksizin uygun ödeme koşullarında ev sahibi olabiliyor.
Nakdi tazminat: 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 3 üncü maddesi gereğince, şehidin kanuni mirasçılarına, en yüksek devlet memuru brüt aylığının 100 katı tutarında, (bugün için yaklaşık 50 bin TL) nakdi tazminat ödeniyor.
Tütün ikramiyesi: 3480 sayılı Maluller İle Şehit Dul Ve Yetimlerine Tütün Ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun gereğince şehit çocuklarına, eşlerine tütün ikramiyesi verildiği gibi Kanun’un 5 inci maddesine göre, Tekel Bayiliği verilmesinde öncelik tanınıyor.
SGK’dan eğitim yardımı
Eski adıyla Emekli Sandığı, yeni adıyla SGK tarafından, şehitlerin eğitim gören çocuklarına her yıl maktu eğitim-öğretim yardımı yapılıyor. Örneğin 2009-2010 eğitim dönemi için SGK tarafından ilköğretimdeki çocuklara 838,80 TL, lisedeki çocuklara 1.258,20 TL ve üniversitedeki çocuklara 1.677,60 TL eğitim yardımı yapıldı.
Bu vatan için görev yaparken canını vermiş bir polis için ödenecek hiçbir para ve yapılacak hiçbir yardım, elbette bu canın karşılığı olmayacaktır. Ancak geride kalan eş ve çocuklara yani şehidin emanetine manevi olduğu kadar maddi yönden de sahip çıkılması, vefa borcunun ödenmesi açısından elzemdir.
Yarın: İstanbul’da polis olmak
İstanbul’da polis olmak
Bugün polisler için kaleme aldığımız yazı dizimizin 8. ve son günü. Bu son günü İstanbul polislerine ayırdık.
Dizimiz boyunca polislerin gerek çalışırken gerekse emeklilikte karşılaştıkları sorunlar ve sahip oldukları haklardan bahsettik. Dizimizi takip eden okurlarımızın da fark edeceği üzere, polisler için nimet-külfet dengesinde külfet kısmı daha ağır basıyor. Bu külfet kısmına belki de en yoğun bir şekilde İstanbul polisi maruz kalıyor. İşte İstanbul’da polis olmanın zorlukları…
Yetersiz polis sayısı
Devlet memurları arasında yapılan bir ankette, en çok tercih edilen şehir Ankara, en son tercih edilen şehir İstanbul çıkmıştı. Yani imkanı olan memur, bir an önce İstanbul’dan kaçmak istiyordu. Evet, ulaşım, barınma, eğitim, kalabalık nüfus ve daha pek çok sorun, İstanbul’u bütün çalışanlar ve özelde de polisler için çalışılamaz hale getiriyor. Böyle bir ilde, yeterli sayıda polis olması da elbette düşünülemez. Hal böyle iken bir şekilde İstanbul’da çalışmak zorunda kalan polisler, diğer illerdeki meslektaşlarına göre neredeyse iki kat daha fazla yıpranıyor. Hali hazırda 28 bin civarında polisin görev yaptığı İstanbul’da, nüfus ve suç oranına göre en az 50 bin polisin görev yapması gerektiği belirtiliyor.
Yüksek suç oranı
Aslında İstanbul, muadili diğer dünya metropolleriyle karşılaştırıldığında oldukça düşük suç oranına sahip. Özellikle son yıllarda kapkaç ve sokak olaylarındaki ciddi azalmayla birlikte suç oranında önemli iyileşmeler var. Ancak Türkiye ölçeğinde kıyasladığımızda, diğer illere nazaran İstanbul hala açık ara önde yer alıyor. Örneğin Erzincan ilinin yıllık polisiye suç sayısı 300 civarındayken, aynı sayı İstanbul’da 90 bin civarında. Yani arada 300 kat fark var. Peki İstanbul’daki polis sayısı Erzincan’ın 300 katı mı? Elbette hayır.
Derbi ve milli maç çilesi…
İstanbul’u polisler için farklı ve zor kılan bir diğer faktör de futbol müsabakaları. Büyük kulüplerin derbi maçları, yabancı takımlarla yapılan maçlar ya da milli maçlar söz konusu olduğunda, sayısı 5 bine varan polis ordusu görevlendirildiği oluyor. Maçtan saatlerce önce stadın içinde ve etrafında konuşlanan polis, kar-kış demeksizin saatlerce görev başında kalıyor. Maç bitip herkes güvenlice evine ulaştıktan sonra gecenin bir vaktinde birkaç vasıtayla evine ulaşma sırası polise geliyor. Tabii ki ertesi sabah yine mesaide olmak şartıyla…
Uluslar arası toplantılar
İstanbul, özellikle son yıllarda dış dünyayla geliştirilen siyasi, ekonomik ve kültürel iş birliği politikası çerçevesinde çok sayıda uluslar arası toplantıya da ev sahipliği yapmaya başladı. Şüphesiz bu toplantılar Türkiye ve İstanbul için büyük önemi haiz. Ancak meselenin bir de güvenlik boyutu var. Toplantılara katılan dünya liderlerinin, diplomatların, kurum ve kuruluş başkanlarının güvenliği İstanbul polisinden soruluyor. Sadece bu toplantılara verilen güvenlik hizmetinde bile, pek çok Anadolu şehrindekinden daha fazla polis görev yapıyor. Yani basına yansıyan o başarılı toplantı organizasyonlarının arkasında, ikinci bir emre kadar mesaiye devam eden bir polis ordusu görev yapıyor.
Burada saydıklarımıza ilaveten, İstanbul’da polis olmanın daha pek çok zorluğu var. Ancak sadece bu saydıklarımız bile İstanbul polisinin içinde bulunduğu durumu izah etmeye kafi olsa gerek. Gösterilerde orantısız güç kullanmakla, karakollarda keyfi uygulama yapmakla ve saldırgan tutumuyla eleştirilen İstanbul polisini, bu görev şartlarını da dikkate alarak tekrar düşünmekte fayda var. Öte yandan yetkililerin, İstanbul’da polis olmayı cazip kılacak bazı idari ve mali tedbirler almaları da şart gibi görünüyor. Nitekim kimi kamu kurumlarının, İstanbul şartlarını dikkate alarak çalışanlarına bazı ilave ödemeler yaptıklarını biliyoruz. Benzer düzenlemelere belki de en fazla ihtiyaç duyan meslek gurubu polisler olsa gerek. Aksi halde suç oranının en düşük olduğu bir Anadolu şehriyle İstanbul arasında seçme hakkı olan bir polis memuru neden İstanbul’u seçsin ki?
Yazı dizimiz burada sona eriyor. Fakat Çalışanın Köşesi’nde yine günlük köşe yazılarımızla sizlerle buluşacağız. Çalışma hayatına dair soru ve sorunlarınıza çözüm üretmeye devam edeceğiz.
Dr. Sadettin ORHAN
CEO
Dizimiz boyunca polislerin gerek çalışırken gerekse emeklilikte karşılaştıkları sorunlar ve sahip oldukları haklardan bahsettik. Dizimizi takip eden okurlarımızın da fark edeceği üzere, polisler için nimet-külfet dengesinde külfet kısmı daha ağır basıyor. Bu külfet kısmına belki de en yoğun bir şekilde İstanbul polisi maruz kalıyor. İşte İstanbul’da polis olmanın zorlukları…
Yetersiz polis sayısı
Devlet memurları arasında yapılan bir ankette, en çok tercih edilen şehir Ankara, en son tercih edilen şehir İstanbul çıkmıştı. Yani imkanı olan memur, bir an önce İstanbul’dan kaçmak istiyordu. Evet, ulaşım, barınma, eğitim, kalabalık nüfus ve daha pek çok sorun, İstanbul’u bütün çalışanlar ve özelde de polisler için çalışılamaz hale getiriyor. Böyle bir ilde, yeterli sayıda polis olması da elbette düşünülemez. Hal böyle iken bir şekilde İstanbul’da çalışmak zorunda kalan polisler, diğer illerdeki meslektaşlarına göre neredeyse iki kat daha fazla yıpranıyor. Hali hazırda 28 bin civarında polisin görev yaptığı İstanbul’da, nüfus ve suç oranına göre en az 50 bin polisin görev yapması gerektiği belirtiliyor.
Yüksek suç oranı
Aslında İstanbul, muadili diğer dünya metropolleriyle karşılaştırıldığında oldukça düşük suç oranına sahip. Özellikle son yıllarda kapkaç ve sokak olaylarındaki ciddi azalmayla birlikte suç oranında önemli iyileşmeler var. Ancak Türkiye ölçeğinde kıyasladığımızda, diğer illere nazaran İstanbul hala açık ara önde yer alıyor. Örneğin Erzincan ilinin yıllık polisiye suç sayısı 300 civarındayken, aynı sayı İstanbul’da 90 bin civarında. Yani arada 300 kat fark var. Peki İstanbul’daki polis sayısı Erzincan’ın 300 katı mı? Elbette hayır.
Derbi ve milli maç çilesi…
İstanbul’u polisler için farklı ve zor kılan bir diğer faktör de futbol müsabakaları. Büyük kulüplerin derbi maçları, yabancı takımlarla yapılan maçlar ya da milli maçlar söz konusu olduğunda, sayısı 5 bine varan polis ordusu görevlendirildiği oluyor. Maçtan saatlerce önce stadın içinde ve etrafında konuşlanan polis, kar-kış demeksizin saatlerce görev başında kalıyor. Maç bitip herkes güvenlice evine ulaştıktan sonra gecenin bir vaktinde birkaç vasıtayla evine ulaşma sırası polise geliyor. Tabii ki ertesi sabah yine mesaide olmak şartıyla…
Uluslar arası toplantılar
İstanbul, özellikle son yıllarda dış dünyayla geliştirilen siyasi, ekonomik ve kültürel iş birliği politikası çerçevesinde çok sayıda uluslar arası toplantıya da ev sahipliği yapmaya başladı. Şüphesiz bu toplantılar Türkiye ve İstanbul için büyük önemi haiz. Ancak meselenin bir de güvenlik boyutu var. Toplantılara katılan dünya liderlerinin, diplomatların, kurum ve kuruluş başkanlarının güvenliği İstanbul polisinden soruluyor. Sadece bu toplantılara verilen güvenlik hizmetinde bile, pek çok Anadolu şehrindekinden daha fazla polis görev yapıyor. Yani basına yansıyan o başarılı toplantı organizasyonlarının arkasında, ikinci bir emre kadar mesaiye devam eden bir polis ordusu görev yapıyor.
Burada saydıklarımıza ilaveten, İstanbul’da polis olmanın daha pek çok zorluğu var. Ancak sadece bu saydıklarımız bile İstanbul polisinin içinde bulunduğu durumu izah etmeye kafi olsa gerek. Gösterilerde orantısız güç kullanmakla, karakollarda keyfi uygulama yapmakla ve saldırgan tutumuyla eleştirilen İstanbul polisini, bu görev şartlarını da dikkate alarak tekrar düşünmekte fayda var. Öte yandan yetkililerin, İstanbul’da polis olmayı cazip kılacak bazı idari ve mali tedbirler almaları da şart gibi görünüyor. Nitekim kimi kamu kurumlarının, İstanbul şartlarını dikkate alarak çalışanlarına bazı ilave ödemeler yaptıklarını biliyoruz. Benzer düzenlemelere belki de en fazla ihtiyaç duyan meslek gurubu polisler olsa gerek. Aksi halde suç oranının en düşük olduğu bir Anadolu şehriyle İstanbul arasında seçme hakkı olan bir polis memuru neden İstanbul’u seçsin ki?
Yazı dizimiz burada sona eriyor. Fakat Çalışanın Köşesi’nde yine günlük köşe yazılarımızla sizlerle buluşacağız. Çalışma hayatına dair soru ve sorunlarınıza çözüm üretmeye devam edeceğiz.
Dr. Sadettin ORHAN
CEO