Tarım sektörü sosyal güvenliğin dışında kalabilir!
Bu yazımızı, ülke nüfusumuzun yaklaşık %30'unu oluşturan tarım kesiminin sosyal güvenlik reformu karşısındaki durumunu incelemeye ayıracağız.
Zira bu kesim, reform sonrası oluşacak yeni tabloda en kritik grubu oluşturuyor. Ülkemizde sosyal güvenlik gerek kurumsal olarak gerekse uygulama açısından çok parçalı bir yapı arz ediyordu.
Son iki dönemdir siyasi irade, bu parçalı yapıyı bir araya getirerek derli toplu bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmaya çalışıyor. Kurumsal açıdan bu çalışmalar hedefine ulaştı ve tüm sosyal güvenlik kurumları SGK çatısı altında toplandı. Ancak uygulama açısından birlikteliği sağlamak bu kadar kolay olmayacak gibi.
Zira homojen bir sosyal güvenlik sisteminin kurulabilmesi, ülke nüfusunun da homojen bir yapıya sahip olmasına bağlı. Hak ve yükümlülüklerde kişileri eşitleyebilmek için geniş bir orta sınıfın oluşmuş olması gerekiyor. Avrupa ülkelerine baktığımızda bu orta sınıfın toplumun ağırlık noktasını oluşturduğunu ve sosyal güvence açısından da kişilerin birbirine yakın olduğunu görüyoruz.
Oysa ülkemizde düzenli gelire sahip memur, şehir esnafı, şirket ortakları ve nitelikli işçiler bulunduğu gibi, bunların yanında düzenli gelirden yoksun önemli oranda kırsal nüfus da bulunmaktadır. 2007 yılı sonu itibariyle kırsal nüfusun ülke nüfusu içindeki payı %30 civarında.
1 Ekim'de yürürlüğe girecek olan sosyal güvenlik reformu, belirli gelir seviyesinin üzerinde olan kişilerin sisteme prim ödeyerek dahil olmasını, düzenli gelirden yoksun olanların ise sistem dışında kalarak genel sağlık sigortasından (GSS) ücretsiz yararlanmasını öngörüyor. Ancak burada şöyle bir risk var; düzensiz gelire sahip olan tarım işçileri ve çiftçiler, GSS'den ücretsiz yararlanmayı tercih ederek emeklilik sisteminin dışında kalabilirler.
Oysa daha önceki uygulamalarda Tarım SSK ve Tarım Bağ-Kur kanunları ile bu kesim daha düşük prim ve ödeme kolaylıkları ile primli sistemin içine çekilmişti. Bunlar dilerlerse sağlık primleri hariç, sadece emeklilik primi ödeyerek emekliliğe hak kazanabiliyorlardı. Yeni sistemde prim ödemek isterlerse bunlardan GSS primi de talep edilecek. Yani -geçiş döneminden sonradiğer düzenli gelir sahibi vatandaşlarla aynı primi ödemek zorunda kalacaklar.
Buna güçleri yetmeyeceğinden SGK hem bu kesimden gelecek emeklilik primlerinden yoksun kalacak, hem de bunların sağlık ödemelerini karşılıksız finanse ederek büyük bir külfetin altına girecek. Bu durum, reformun hedefleri arasında yer alan kapsamın genişletilmesi ve finansal sürdürülebilirlik hedefleri ile de çelişmektedir. Bize göre yapılması gereken, daha önce olduğu gibi, mevsimlik tarım işçilerini ve çiftçileri dilerlerse sadece emeklilik primlerini ödeyerek primli sisteme kazandırmaktır.
Hatta ödeme güçleri de dikkate alınarak düşük prim alınması ve ödemelerde kolaylık da sağlanmalıdır.
Ancak burada bir diğer sıkıntı, tarım sektörünün gerek mevsimlik işçiler gerekse çiftçiler açısından sağlıklı bir şekilde kayıt altına alınamamış olmasıdır. Bununla birlikte son yıllarda doğrudan gelir desteği ödemeleri vasıtasıyla önemli ölçüde işlenebilir veri bulunmaktadır. Bu verilerden hareketle öncelikle tarım sektörünün fotoğrafının çekilmesi, daha sonra bu fotoğrafa uygun bir sosyal güvenlik reçetesinin çıkarılması gerekmektedir. BUGÜN/10 Temmuz 2008
Zira bu kesim, reform sonrası oluşacak yeni tabloda en kritik grubu oluşturuyor. Ülkemizde sosyal güvenlik gerek kurumsal olarak gerekse uygulama açısından çok parçalı bir yapı arz ediyordu.
Son iki dönemdir siyasi irade, bu parçalı yapıyı bir araya getirerek derli toplu bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmaya çalışıyor. Kurumsal açıdan bu çalışmalar hedefine ulaştı ve tüm sosyal güvenlik kurumları SGK çatısı altında toplandı. Ancak uygulama açısından birlikteliği sağlamak bu kadar kolay olmayacak gibi.
Zira homojen bir sosyal güvenlik sisteminin kurulabilmesi, ülke nüfusunun da homojen bir yapıya sahip olmasına bağlı. Hak ve yükümlülüklerde kişileri eşitleyebilmek için geniş bir orta sınıfın oluşmuş olması gerekiyor. Avrupa ülkelerine baktığımızda bu orta sınıfın toplumun ağırlık noktasını oluşturduğunu ve sosyal güvence açısından da kişilerin birbirine yakın olduğunu görüyoruz.
Oysa ülkemizde düzenli gelire sahip memur, şehir esnafı, şirket ortakları ve nitelikli işçiler bulunduğu gibi, bunların yanında düzenli gelirden yoksun önemli oranda kırsal nüfus da bulunmaktadır. 2007 yılı sonu itibariyle kırsal nüfusun ülke nüfusu içindeki payı %30 civarında.
1 Ekim'de yürürlüğe girecek olan sosyal güvenlik reformu, belirli gelir seviyesinin üzerinde olan kişilerin sisteme prim ödeyerek dahil olmasını, düzenli gelirden yoksun olanların ise sistem dışında kalarak genel sağlık sigortasından (GSS) ücretsiz yararlanmasını öngörüyor. Ancak burada şöyle bir risk var; düzensiz gelire sahip olan tarım işçileri ve çiftçiler, GSS'den ücretsiz yararlanmayı tercih ederek emeklilik sisteminin dışında kalabilirler.
Oysa daha önceki uygulamalarda Tarım SSK ve Tarım Bağ-Kur kanunları ile bu kesim daha düşük prim ve ödeme kolaylıkları ile primli sistemin içine çekilmişti. Bunlar dilerlerse sağlık primleri hariç, sadece emeklilik primi ödeyerek emekliliğe hak kazanabiliyorlardı. Yeni sistemde prim ödemek isterlerse bunlardan GSS primi de talep edilecek. Yani -geçiş döneminden sonradiğer düzenli gelir sahibi vatandaşlarla aynı primi ödemek zorunda kalacaklar.
Buna güçleri yetmeyeceğinden SGK hem bu kesimden gelecek emeklilik primlerinden yoksun kalacak, hem de bunların sağlık ödemelerini karşılıksız finanse ederek büyük bir külfetin altına girecek. Bu durum, reformun hedefleri arasında yer alan kapsamın genişletilmesi ve finansal sürdürülebilirlik hedefleri ile de çelişmektedir. Bize göre yapılması gereken, daha önce olduğu gibi, mevsimlik tarım işçilerini ve çiftçileri dilerlerse sadece emeklilik primlerini ödeyerek primli sisteme kazandırmaktır.
Hatta ödeme güçleri de dikkate alınarak düşük prim alınması ve ödemelerde kolaylık da sağlanmalıdır.
Ancak burada bir diğer sıkıntı, tarım sektörünün gerek mevsimlik işçiler gerekse çiftçiler açısından sağlıklı bir şekilde kayıt altına alınamamış olmasıdır. Bununla birlikte son yıllarda doğrudan gelir desteği ödemeleri vasıtasıyla önemli ölçüde işlenebilir veri bulunmaktadır. Bu verilerden hareketle öncelikle tarım sektörünün fotoğrafının çekilmesi, daha sonra bu fotoğrafa uygun bir sosyal güvenlik reçetesinin çıkarılması gerekmektedir. BUGÜN/10 Temmuz 2008